16 Kasım 2012 Cuma

Esnaflarla konuşamayanlardanım

  Herkese merhabalar. Bugünkü konumuz esnaflarla iletişimde yaşanan zorluklar, daha doğrusu benim yaşadığım zorluklar.
  Öncelikle bu yazıyı yazmama sebep olan bilinçaltımın Allah belasını versin. Bu yazıyı yazma sebebim dün gece gördüğüm rüyadır. Rüyamda; bir yerde tek başıma oturup 1-2 bir şey içtikten sonra hesabı ödemeye kalkıyorum. Fakat hesabı alacak arkadaş çok hızlı konuştuğu için ne dediğini anlamıyorum. İşin garibi ben "r"leri söyleyemediğim için o da benim ne dediğimi anlamıyor. Böyle karşılıklı anlaşamazken rüyadan gülerek uyandım. Böyle saçma rüya mı olur ya? Sen benim kendi kafamda yarattığım birisin nasıl beni anlamazsın ya. Bir de rüyanın konusuna bak: "yok". Tek başıma içip hesabı ödüyorum. Böyle düz rüya mı olur? Rüyada; gerçek hayatta yaşayamadığın bilumum atraksiyonu yaşarsın, dinozorlar kovalar, uzaylılar kaçırır, ışın kılıcıyla şişe açarsın falan. Benim rüyama bak: tek başıma bir şey içip hesabı ödemeye gidiyorum, onu da beceremiyoruz ben ve bilinçaltım beraber. Ben de sanırdım ki benim hayal gücüm geniş, meğerse benim bilinçaltım bomboşmuş, memur zihniyetinde bir yapıymış. Benim bilinçaltım emekli devlet su işleri veznedarı gibiymiş. Benim bundan çıkardığım tek sonuç, esnaflarla iletişim kuramadığım gerçeği.
  Efendim, esnaflarla iletişim bir sanattır, kendi jargonu ve sistematiği vardır. Esnaflarla iletişiminiz iyi olursa sağlayacağı faydanın haddi hesabı yoktur. Hemen bir örnekle konuya açıklık getirelim. Bakkala girip 250 gram antep fıstığı, 2 tane de gofret aldım. Parayı verdim üstünü aldım, her halinden kararsızlık anlaşılan tiz bir sesle "kolay gelsin" deyip çıkarken içeri birisi girdi. O da benim gibi sıradan bir müşteriydi. Şimdi onun alışverişine bakalım:
-- Baba kolay gelsin işler nasıl?
-- Nolsun be gülüm kendi yağımızda kavruluyoruz. Ne verim sana?
-- Antep fıstığın varsa 250 gram tart da midemiz şenlensin be.
-- Antep fıstığım eski sana gelmez, ben sana yer fıstığı verim yeni geldi.
-- Eyvallah, usta sensin nasıl dersen. 2 tane de gofret sar da ellerinden öper çocuklara götürim.
  Elimdeki bayat antep fıstığına baktım, adama baktım. Aman tanrım, adam iletişimde bir ustaydı. Bu tekniği geliştirmesi acaba kaç yılını almıştı? Adeta esnafla konuşmuyor, büyülü sözler ağzından dökülüp gidiyordu. Benim yaptığım alışverişle adamınki aynıydı ama gören adam dükkânı devren kiralıyor sanırdı. Bunun sayesinde adam hem bakkalla ilişkisini güçlendirmiş, ileriki alışverişler için güven tazelemiş, hem de yepisyeni fıstığa konmuştu. Bense bakkalın hayatından geçip giden binlerce sıradan müşteriden biriydim. Adam esnafla iletişimin Messi'siydi. O bakkaldaki 2 dakikalık alışverişte en az 3 gol atmıştı. Adama dönüp al beni yanına eğit, senin müridin olmak istiyorum dememek için kendimi zor tuttum.
  Tamam, adam iyiydi ama rüyamın da bana belirttiği gibi mesele adamın iyi olması değil benim çok kötü olmam. Başka bir örnekle benim içinde bulunduğum durumu açıklayalım. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle rezene çayını denemeye karar verdim. Bakkal market karışımı bir şeye girdim ( hani şu dışarıdan bakkal olabilecek kadar küçük görünen ama içerde market sisteminde, çalışan 2 kişinin de birbirlerine bey son ekiyle hitap ettiği kurumsallaşmış bakkallar). Çayları elime alıp incelerken rezene çayını bulamadım. Kasiyere gidip sorsam rüyamdaki gibi bir çelişkiye düşeceğiz, "rezene" gibi “r” ile başlayan zor bir kelimeyi ben telaffuz edemeyeceğimden o benim ne söylediğimi anlamayacak, bana Ezine peyniri vermeye kalkacak falan bir sürü tatsızlık çıkacak. İyisi mi ben eve gidim, zaten hevesim kaçtı, olmadı rezenenin eş anlamlısını bulur onu sorarım falan diye düşünerek marketten çıkıp eve gidiyordum. Yolda elimde bir ağırlık hissettim. O dalgınlıkla baktığım çaylardan birini yerine koymayı unutmuş, elimi kolumu sallaya sallaya çayla birlikte marketten çıkmıştım. Biraz daha geç kalsam dünyanın en rahat hırsızlık vakası olabilirdi. Adam beni polise şikayet etse yolda beni alıp götürseler %100 haklılar. Düşünsene hapse giriyorum bir poşet çay yüzünden:
-- Allah kurtarsın, neyden düştün?
-- Poşet çay.
(Kısa süreli sessizlik)
-- Kaçakçılık mı?
-- ... gibi bir şey, fazla konuşamam çok kişinin başı yanar.
Koşarak geri döndüm. Girişte kasiyer, ben ve çay göz göze geldik:
-- Ya pardon dalgınlıkla bunu yerine koymayı unutmuşum. ehe mehe
-- Haha ben gördüm zaten seni çıkarken nasıl olsa geri gelirsin diye bir şey demedim 
deyip kahkaha attı. Adamdaki rahatlığa bak, çayı alıp götüren benim bu kadar rahat değilim. Sırtından ceketini alsalar "oh bi serinlik oldu" diyecek. Bir esnafla iletişimim ( iletişemeyişim ) daha felaketle sonuçlanmıştı.
Sonuç olarak, esnafla iletişim ülkemizdeki o yakınlığın ve sıcaklığın korunması açısından çok önemlidir. Bana da bu konuda ders vermek, terapi yapmak falan isteyen olursa çok sevinirim. Esen kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder