30 Eylül 2010 Perşembe

Sarıkabadayı'lar evreni

ACHTUNG: Okumak üzere olduğunuz yazı yoğun miktarda Soner Sarıkabadayı içermektedir!!!

Kendisi yazdı kendisi bozdu
Kirli değil ya pastı ya tozdu

Sabah uyandım.Güzel bir yaz günüydü.Biraz belim ağrıyordu.Güneş boz ışığıyla odamı aydınlatıyordu.Evde bir dolaştım.Kirli değildi, ya pastı ya tozdu. Pas ne arar la evde dedim; tozdu.

Dokunmayın tuz basmayın yarasına
Sevmeyeni hadi bırakın dogasına
Hayat sana güzel ama asıl soru
Gönül razı mı yarım ekmek arasına


Melih geldi;"evin dağınık değil ama temizlik lazım biraz" dedi. Yarama tuz basmıştı.Valla evime dokunmayın, temizliği sevmiyorum bırakın doğasına demek istedim. E tabi Melih'in temizlik derdi yoktu, "hayat sana güzel Melihciğim" dedim. Asıl soru ise ne yiyecektim sabah sabah. Köfte söylesem yarım ekmek arasına midem razı gelir miydi?

Sanki gönlüm boş yere yanmış külleri savrulmuş
Bıraktığın acılar öyle böyle değil çifte kavrulmuş


Köfteler geldi.Fazla pişirmişler, boş yere yakmışlardı. Ayrıca kül savrulmuştu hep üzerlerine. Bıraktıkları acıdan döktüm biraz üzerine, çok acıydı ağzım çifte kavruldu. Midemde yaratığı etki ise öyle böyle değildi.

Beni sevemedin ya
Şu belimi bir saramadın ya

O zaman en hayırlısı olsun hakkımızda

Git hadi burada durma

Ama lütfen kapıyı vurma

İki medeni insanız biz

Bu kadar olsun farkımız da


Melih söyleniyordu."Şu köfteleri sevemedin ya" dedim."Ayrıca kırk yılın başı belimiz ağrıdı; şu belimi de bi saramadın ya" dedim.Klasik lafı "hayırlısı neyse o olsun hacı" dedi."Melih ben çıkıyom" dedim. "Git hadi burada durma, ama lütfen kapıyı vurma çok ses oluyo şikayete geliyolar" dedi. Bilge'ye gittim "bak benim saçım ne güzel doğal renginde sen biye boyattın" dedim. "İki medeni insanız biz, bu kadar olsun farkımız da" dedi.

Al herşeyini yanına, yüreğine
Benden ne ateş olur ne soba

Söz veremem yarına

Bana senden ne köy olur ne de kasaba


"Bu arada benim burda kitap falan kalmıştı" dedim. "Al herşeyini yanına, ha bu arada geçen gün 1,5 kilo yürek getirmiştin onu da al, ben bunu ne ateşte ne sobada pişiririm" dedi. "Ya kalsın yarın yaparsın yerik" dedim. "Söz veremem yarına" dedi. Sinirlendim "ya Bilge senden ne köy olur ne de kasaba" dedim.



Not:Daha bu böyle devam eder de, bana google'a "soner sarıkabadayı+şarkı sözü" yazmaktan gına geldi, bi de bu kadar overdose popu bünyem kaldırmadı, 2-3 gün başıma buz tedavisi yapacam.

21 Eylül 2010 Salı

Seni Sana Bırakmak veya Atomları Çarpıştırmak

Üç gün sonra doğum günü vardı ama umurunda değildi. Hatta hatırlamıyordu bile. 25 olacaktı. Sigara cepli gömlek giymesine 5 bilemedin 6 sene kalmıştı. Vasat bir üniversite hayatından sonra hürriyetin İK eki yüzünden işsiz kalmıştı. Oysaki takım çalışması için uygun, prezentabl bir insandı fakat gelen iş teklifi sayısı herhangi bir sayıyla çarpılınca bile sayıyı yokettiği gibi onunda hayatını ve iş bulma umutlarını yok ediyordu. Son 3 aydır evden çıkmamıştı. Arkadaşlarının hepsi doktor, mühendis, öğretmen olmuş kendi yollarını çizmişlerdi. onlar ne zaman görüşmeye çağırsa ailesinden iğnelemeyle karışık sıklıkla duyduğu "ee işler nasıl gidiyor?" denilmesi ihtimalini göz önünde bulundurarak görüşmelere gitmiyordu. Günlük rutinlerini (kalkmak, televizyonu açmak, tuvalete gitmek,kişisel hijyen vs. sonra kanepeye oturup televizon izlemek) yapmaya koyuldu. Ne kadar küçük hesap insanı olduğu geç açılan TVyi bekleme zamanını tuvalette geçirmesi ile örneklendirilebilinirdi. Televizyonun karşısına oturduğunda haberler vardı. İsviçredeki CERN araştırma merkezinden yayın yapılıyordu. Habere göre yüzyılın en büyük bilimsel deneyi olan Hadron Çarpıştırıcısı deneyine başkanlık yapacak kurulun içinde aynı kendisi gibi 25 yaşındave fizik bölümü mezunu fakat profesör ünvanı alan Hans ERİKSSENde vardı. Bu deneyle maddenin sınırları keşfedilebilecek ve evrenin oluşumu hakkındaki sırları gün ışığına çıkarılacağı söyleniyordu. Fakat yazının gidişatından normalde beklenileceği gibi Aydın bu haberden bir sonuç çıkarmamıştı. Aksine kanalı değiştirdi. Ve radyo üstüne normal TV yayını yapan Radyo 7yi açtı. Ekranda Meryem ana filmi oynarken ses Beni Benden Alırsan, Seni Sana Bırakmam diyordu. Gülümsedi, sonunda gününü geçirecek birşeyler bulmuştu.

16 Eylül 2010 Perşembe

Beyinbedava'dan sosyolojik çıkarım

Yazın yazılarımızda müthiş bir düşüş gözlemlenmiş. Bunun sebebinin yazın sıkılma katsayısının düşmesi, okulun olmaması, Zuhal Topal'la Desti İzdivaç'ın tatile girmesi gibi nedenlere bağlayabiliriz. Sonuçta kışın bir taraftan okulla, derslerle boğuşurken; bir yandan yemekti, kiraydı, faturaydı, temizlikti (opsiyonel) gibi dertlerle boğuşuyoruz ve bilindiği gibi mizah sıkıntıdan doğar. Burda sıcacık Adanamızda, ekmek elden su kelden yaşayıp gidiyoruz. Yazın bitmesiyle tüm gücüyle tekrar başlayacak olan sıkıntılarımızla beraber tüm Türkiye'nin merakla takip ettiği yazılarımıza daha düzenli bir şekilde devam edeceğimizi düşünüyorum.
Ne sosyolojik çıkarım yaptım ama. Bir sene boyunca sosyoloji dersi aldım, aklımda kalan en önemli şey "güney insanının coğrafi özelliklerden dolayı tembel ve hımbıl olması" nın sosyolojik olarak doğrulanmış olması. Ben de suçu hep kendimde arardım. Artık kafam rahat. İyi ki varsın sosyoloji.

Auguste Comte mezarından gelip ağzımı burnumu kıracak diye çok korkuyorum.