2 Ocak 2011 Pazar

Bir geç kalmanın anatomisi

Yeni yılın ilk yazısı tabi ki yılbaşı hakkında olacak. Ama bu sefer somut bir olayı anlatacam.
31 Aralık akşamı saat 6'da hala bir yılbaşı planım yoktu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Herkes planlarını yapmış, ben ise yılbaşına evde PES oynayarak girmek istemiyordum. Yeni yıla İbrahimoviç'le, Ronaldinho'yla, Fabregas'la girmek beni gerçekten çok üzecekti. İnternette gezerken aklıma takıldı, Ankara'ya bilet var mı diye bir bakim dedim. Ek sefer koymuşlardı ve evet bilet vardı. Yasin'in (endergelişenossasunaatakları) yanına gidiyordum.
Saat 7'ydi ve ben evde değildim, 8'deki trene yetişmem lazımdı.Eve gittiğimde saat 7:20'ydi. 20 dakikada hazırlıklarımı yaptım ve 7:40'ta internetten bilet aldım. Başka çarem yoktu taksiyle gidecektim. Melih'ten aşağı inip taksi çağırmasını rica ettim. Ama normalde 2 dakikada gelen taksi bir türlü gelmiyordu. Saat 7:50 olmuştu, artık yetişmem imkansızdı. Hemen çıkıp bileti değiştirmem lazımdı. Melih'in bilgisayarı açık diye direk onlara çıktık. Ama internette bir sorun vardı ve site açılmıyordu. Tam umutlarım tükenmek üzereyken site açıldı. Değişim işlemini o kadar hızlı yaptım ki nasıl yaptığımı hatırlamıyorum bile. İşlem bittikten sonra işlem saatine baktım ve aşağıdaki manzarayla karşılaştım.


Evet; trenin kalkmasına 1 dakika kala bileti değiştirmiştim.

Yeni biletim 9:15'teydi. Rahat rahat giderim diye düşünüyordum.Biraz oyalandım. 8:40 gibi evden çıktım. Karnım zil çalıyordu, "köşedeki tantuniciden bir tantuni dürüm alırım yiye yiye giderim" diye düşünüyordum. Dürümü aldım, yavaş yavaş giderken bişeyi farkettim. Adalar'daydım ve trenin kalkmasına 5 dakika vardı. Birden dürümü yemeyi bıraktım koşmaya başladım. Atkımla,beremle,gocuğumla annesi tarafından kışın giydirilip okula gönderilen çocuklar gibi koşuyordum. Tren istasyonuna girdim:
--Ankara yönüne gidecek olan yüksek hızlı tren hareket etmek üzeredir.
Hızla merdivenlerden inmeye başladım.Saate baktım 2 dakika vardı. "Bunu başarabilirsin" diye düşündüm. İndiğim merdivenlerden geriye çıktım, istasyona geri döndüm.
--İyi akşamlar abi, bi Uykusuz alabilirmiyim?
Amca olanca yavaşlığıyla dergiyi verdi. Para üstünü almadan aceleyle gitmek isterdim ama malumunuz öğrencilik.
Tekrar merdivenlerden hızla inmeye başladım. Perona çıktım. Hosteslerin kapıyı kapatmak üzere olduklarını görüyodum. Bir elimde tantuni dürüm, diğerinde Uykusuz'la, bir yandan da kapişonumu açılmasın diye tutarak olanca gücümle koşuyordum. Kendimi "Köyden İndim Şehire" filminde takım elbise ve fötr şapkasıyla koşan Himmet Ağabey gibi hissediyordum.
--9:15 oldu hadi kapıyı kapatalım.
--Bi dakka, bi dakka, gelen var, gelen vaaağağağaööoöur.

Hostes beni gördü, kızgın bi ifadeyle yanındakileri uyardı, hepsi ben koşarken bana bakıyordu. O anı kelimelerle tarif etmem imkansız. Hızlıca biletime ve çantama göz attıktan sonra trene bindim, arkamdan kapı kapandı. Derin bir oh çektim.
Yolculuk sırasında televizyonda Ice Age animasyonu oynuyordu, ve yanımdaki adam her sahnesinde katıla katıla gülüyordu. Hayatımda ilk defa Ice Age'e gülen birisini görüyordum. Sincapımsı şeyin her fındığı kaçırışında, mamutun kafasına her bişey düşüşünde, kedimsi şey her kayışında katıla katıla gülüyordu. Şaşkınlığımı gizleyemiyordum, ama kendime hakim oldum. Başka da ilginç bişey olmadı.
Ankara'da trenden indim. Yasin'in beni karşılaması lazımdı ama yoktu. Biraz etrafa bakındım. İstasyondan dışarı çıktım. Yasin geç kalmıştı. Uzaktan gördüm onu gelirken. Bir elinde tantuni, bir elinde Uykusuz, gocuğuyla koşa koşa istasyona geliyordu...

4 yorum: